Netanyahu gidici mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya “ gidicisin… Gideceksin” diye seslendi.

Bu öngörüyü İsrail’in saygın ve büyük gazetesi HAARETZ’in “Hamas saldırısının ay dönümünde Netanyahu ne yapıyordu” başlıklı yazı da destekliyor.

Yazarı Uri Misgav…

Seçtiğim bazı satırlarını yansıtıyorum…

Bay Netanyahu Yaşadığımız korkunç

felaketten bir ay sonra bu Salı ne yaptınız?

Ailemin ve benim gün boyunca ne yaptığımızı biliyorum.

Hepimiz çok üzülüyorduk.

Normal İsrailliler seferber oluyor, hizmet ediyor, gönüllü oluyor, bağış yapıyor, yas tutuyor, acı çekiyor, geceleri uyumakta zorlanıyor.

Bir kâbusun içindeyiz.

Şimdi size Başbakan Netanyahu’nun o gün ne yaptığını anlatmak istiyorum.

Her zamanki gibi iş adamı arkadaşı Simon Falic’in lüks evinde uyandı. (Simon Falic ABD’li gümrüksüz satış milyarderidir. Kudüs’teki lüks malikanesini Netanyahu’ya tahsis etmiştir. G.C)

Öğleden sonra yola çıktı.

İsrail’in güneyindeki “Tze’elim Üssü’nde” Kentsel Savaş Eğitim Merkezini ziyaret etti.

Onun gelişi öncesinde üsse bölge temizliği yapmak için erkek ve kadın askerler gönderilmişti.

Shin Bet (askeri istihbarat kurumu) korumaları tesisin çevresel güvenliğini sağlamakla görevlendirildi.

Tesisin iç güvenliği seçkin “Sayeret Matkal” komando birliğinden savaşçılarla güçlendirildi.

Diğer birliklerden muharebe askerleri bir gösteri yaptılar.

Netanyahu’nun elleri belinde, etrafı maskeli askerle çevrili olarak resimleri çekildi.

Gülümsüyordu.

Halkına ve ülkesine korkunç katliamın, bu felaketin 30. gününde kim gülümseyip poz verebilir?

Yalnızca olanların sorumluluğunu üstlenemeyecek biri!..

Empati, utanç, suçluluk, dayanışma, ortak kader gibi duygulara yer vermeyen bir insan!..

…………………..

Aynı akşam Netanyahu, televizyon kanallarının yas tutma ve anma törenlerinin Prime Time’de yayınlanacağını öğrendi.

Derhal “özel bir açıklama yapacağını” duyurdu.

Dalkavuk medya kuruluşları sıraya girdi ve törenleri yayınlamayı bıraktı.

Netanyahu, “içi boş” konuşmasında “1400 Hamas kurbanından” tek bir kelimeyle bile söz etmedi.

Netanyahu’ya göre kendisini onlarla bağlayan hiçbir şey olmamalıydı!..

Elbette hiçbir soru yoktu!..

Zaten Netanyahu -genelde- yalnızca ABD’li gazetecilerin sorularına cevap veriyor.

Geçen hafta Kanal 14’teki bir programda İsrailli gazetecilerin uzun süredir ilk kez Netahyahu’ya soru sorma fırsatı doğdu.

Ancak…

Uysallığın ve otosansürün böylesi derecesine tanık olduk.

Gazetecilere 7 soru yöneltme fırsatı verildi.

Ancak hiçbiri ayağa kalkıp o soruyu sormadı:

“Neden istifa etmiyorsunuz ve ne zaman istifa etmeyi düşünüyorsunuz?”

…………………….

Biz “onu gitmeye zorlamadıkça gitmeyecek.”

Narsistler istifa etmezler.

Eğer paranoyaksa, her şeyin kendilerine karşı hazırlanan bir büyük planın parçası olduğuna inanırlar.

Netanyahu, “7 Ekim fiyaskosunun” sorumluluğunu “savunma ve istihbarat” yöneticilerine “felaketin sorumluluğunu” ise “protesto hareketlerine” yüklemeye kararlı.

Çalışma ekibi bunun için seferber olmuş durumda. Beşinci viteste çalışıyor.

Netanyahu tarafından Menahem Begin senaryosunun tekrarlanacağını “artık yapamam” diyerek istifa edeceğini sananlar “la-la-la diyarında” yaşıyor demektir.

Gerçek şu ki hepimiz bir “la-la-la diyarında” ve bir “yankı odasında” yaşıyorduk.

Netanyahu’yu devirmek için savaşın bitmesini beklersek savaş bitmez.

Seçimi beklersek, belirlenen takvimle, 3 yıl sonra yapılacak.

……………………

Şu anda onun yönetimine karşı bir muhalefet yok.

Netanyahu’nun arenadaki durumu mucize gibi iyileşti.

Benny Gantz, bir kez daha koalisyon hükümetini genişleterek istikrar sağlamak için devreye girdi…

Yair Lapid ve partisi tereddütlü…

İsrailli Arapların konuşmasına izin verilmiyor…

Naftali Bennett yönetimindeki “değişim hükümeti” döneminde Hamas, Gush Etzion’u işgal etmiş, “1400 yerleşimciyi ve askeri öldürmüş, 242 kişiyi kaçırmış olsaydı” İsrail yangın yeri olurdu.

Bennett ve Lapid değil askerlerle fotoğraf çektirmek ve “büyük zafer gevezeliği” yapabilmek, evlerinden dışarı çıkamazlardı.

Fazla kibarız, fazla naziğiz, fazla hesaplıyız.

Öldürülenlerin kanı, rehinelerin akıbeti, bir yerlerden bize haykırıyor.

Ertesi günü beklersek, asla gelmez.

“Gün gelecek” demeyin, günü getirin.”

KOLEKTİF TRAVMA

Financial Times de Ayelet Gundar – Goshen yukarıda tepki satırlarını doğrularcasına İsrail’deki psikolojiyi anlatıyor.

İşte birkaç satır.

Eilat’a gittiğimde ortaya çıkan bir

semptoma işaret edeyim; “suçluluk…”

İnsanlar “kendileri buradayken çocuklarının nasıl olup da Gazze’de rehin kaldıklarını” sorguluyorlar.

“Onlar hayattayken eşleri nasıl öldürülmüş olabilir?”

“Ailelerini, arkadaşlarını topluluklarını korumada bu denli nasıl başarısız olabildiler?”

…………….

“Suçluluk duygusu” hayatta kalanları kemiriyor. Çoğunu psikolojik tedavi görmekten alıkoyuyor.

Bazıları “acı çekmeyi ve hayatta kalmanın bir tür cezasını hak ettiklerini” düşünüyor. Diğerleri ise “pek çok kişi acı çekerken, kendilerinin ruh
sağlığı hizmeti almaya hakları olmadığını”
düşünüyor.

Ve…

Bu “kapkara psikoloji” bulaşıcı hastalık gibi yayılmakta.

Cehennemden sağ kurtulan insanlar, kendilerini psikolojik bir hücreye kapatmış durumdalar.

Kendilerine besin olarak sadece “ekmek ve su” izni veriyorlar.

Mutlu olmak, gülmek, sevişmek; bunların hepsi imkansız görünüyor.

Oysa… “Yaşamayı reddettiğimizde, bize saldıranlara istediklerini vermiş oluyoruz.”

…………………….

Ailelerin çoğu çocuklarını evde tutuyor. Mağazalar, cafeler bomboş.

Ticaret ve trafik neredeyse durmuş.

Giyim mağazaları ve restoranlar çalışanlarını ücretsiz izine çıkarmış.

………………………

Kara yolları boyunca dev reklam panolarında Hamas tarafından kaçırılan 3 yaşındaki Yahel Shoham… 5 yaşındaki Raz Asher… 9 yaşındaki Tal Goldstein

Konuştuğum İsrailliler “bu çocukların yüzleri kalplerimize dövme olarak işlenmiştir” diyorlar.

İsrail’den sonra şimdi de Gazze’de siviller, çocuklar, bebekler hayatlarını kaybetmekte. Travma, sınırın her iki tarafında da çok derin.

Sözün bittiği yerdeyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir